7 Eylül 2011 Çarşamba

fatih olmak

Bilindiği gibi, şehzadeler, hususi hocalar tarafından sarayda yetiştirilirdi. Bu hocalara padişahlar tarafından o kadar geniş salahiyetler verilirdi ki, gerekirse hoca, şehzadeyi dövebilirdi.
Gecelerden birinde Molla Gürani merhum, istikbalin Fatihi Şehzade Mehmed (k.s.)e mutad dersini verdikten sonra odasına çekilmişti. Gece namazına kalktığında, şehzadenin lambasının yandığını görünce, acaba rahatsız mıdır diye şehzadenin odasına kadar gider, kapısını çalar. Şehzade kapıyı açınca
hoca sorar:
*** Hayırdır inşaallah, neden uyumadın?
Şehzade Fatih cevap verir:
*** Müzakere ediyordum efendim!
Hoca Gürani:
*** Hangi dersi müzakere ediyordun? deyince şehzade cevap vermez. Masanın üzerindeki kağıtları gören hoca, kağıtlar üzerinde bir takım notlar ve haritayı hatırlatan askeri plan ve projeler görür.
*** Bunlar nedir? diye sorunca, şehzade şu cevabı verir:
*** Efendim, uykusuz kalışımın sebebini arz edeyim: (Fakat sır olarak sizde kalması ricasıyla…) Gönlümü ateşler içinde bırakan sır şudur: Taa sahabe-i kiram zamanından beri defalarca muhasara edildiği halde, Kostantıniyye şehri niçin fethedilemiyor? İşte bu gece beni bu saatlere kadar uykusuz bırakan mesele bu idi.
Bu alevden cümleyi dinleyen Molla Gürani hazretleri, şehzadeye şu şekilde cevap verir:
* Evladım, bu büyük zafere ermeni bütün gönlümle arzu ederim. Lakin ben senin cahil bir kumandan olmanı değil, alim bir hükümdar olmanı isterim. Zaten Kostantıniyye şehrinin fethini kaç asır evvel ahirzaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Bir gün gelecek (Şarki Roma İmparatorluğunun kalesi ve Bizansın payitahtı olan) Kostantıniyye şehri fethedilecek. O fetih ordusunun kumandanı, ne mübarek bir insan ve o ordunun askerleri de ne salih kimseler olacaklar buyurmuşlardır. Bu itibarla Peygamber-i zişan (s.a.v.) Efendimizin medhederek müjdelediği bu büyük fethin şanlı zaferi; mutlaka ki alim, alim olduğu kadar da adil ve dirayetli bir kumandana nasip olacaktır. Bu sebepten senin okuman gereken her şeyi okuyup tekmil-i nüsah ettikten sonra bu büyük zafere seferber olman, ruhumun en büyük emelidir.
*Şehzade, hocasının bu cihan-kıymet nasihat ve vasiyetini yıllar yılı ruhunda en mukaddes bir bayrak olarak dalgalandırırken, durmadan akli ve ruhi melekelerini kemale erdirerek, 21 yaşında iken o büyük zaferi kazanmış ve bu cennet vatanı bizlere emanet etmiştir.
*Demek ki büyük insan, büyük alim, büyük kumandan, büyük idareci öyle kendiliğinden yetişmiyor. Gayet tabii temelde liyakat, istidat ve kabiliyet şart; ancak kafi değil. Bütün bu hasletlerin gelişip olgunlaşması için de muayyen bir zemine ihtiyaç var. Sonra da bu zemin üzerinde; yılmadan, usanmadan, her türlü sıkıntı, meşakkat ve manialara göğüs gererek azimle say ü gayret gerekiyor. Şayet bize verilen imkanları israfla heder eder, çalışıp çabalayıp gayret göstermezsek, ne pirandan himmet, ne Resulüllahdan şefaat, ne de Allah Tealadan muvaffakiyet beklemeye yüzümüz olmaz. Hz. Fatih (ks.)in evladları olduğumuzu söylememiz de, kuru bir iddiadan ibaret kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder