ESAT PAŞA | ||
Esat Paşa son devir Türk tarihinin değerlerli askerlerindendir. 1862’de babası Mehmet Efendi’nin belediye reisi bulunduğu Yanya’da doğdu. Büyük babası Yanya Emlâk-i Sanaii Nazırı Vahit Efendi, onun babası Yanya Mütesellimi Mehmet Efendi. 1890’da askeri tahsilini tamamladı ve kurmay yüzbaşı oldu. Almanya’ya gönderildi ve orada 4 yıl staj gördü. Müşir Von Der Goltz Paşa’nın yardımcısı oldu. 1897 Türk-Yunan Savaşı’na Yanya Kolordusu Kurmayında vazife alarak katıldı. Sonra Harbiye Muallim ve 1899’da Albay rütbesi ile ders Nazırı oldu. Zamanla rütbesi Mirliva ve Ferikliğe yükseltildi. 1907’de Selânik’teki 3.Ordu Kumandan Muavinliği’ne tayin edildi. Meşrutiyetten sonra Rütbelerin Tasfiyesi Kanunu mucibince, rütbesi mirlivalığa indirildi. 1911’de Gelibolu’daki 5.Tümen Kumandanı ve Çanakkale Savaşlarında Kolordu Kumandanı oldu. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in 19. Fırkası bu Kolordunun 3 Tümeninden biri idi. Çanakkale Savaşlarında Esat Paşa’nın adı dünyaca tanındı. Bu savaştaki başarılarından dolayı rütbesi tekrar Korgeneralliğe yükseltildi. Çanakkale Savaşlarından sonra Birinci Ordu Kumandanı olarak İstanbul’a geldi. Askeri Mektepler Umum Müfettişi, 11. Ordu Kumandanı 1920’de Salih Paşa Kabinesinde 2 hafta kadar Bahriye Nazırı olarak kaldı. kendi isteği ile emekliye ayrıldı. İki defa vazife ile Yunanistan’a gönderildi. 2 Kasım 1952’de 90 yaşında vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığına defnedildi. | Esat Paşa, Meşrutiyetten sonra rütbesinin 1 derece indirilerek Mirliva yapılmasından çok müteessir olmuştu. Çanakkale’deki başarıları üzerine Ordu Kumandanı Liman Paşa’nın girişimleri ile rütbesi tekrar Ferikliğe yükseltildi. Esat Paşa’nın Ferik olmasını önce Çanakkale Savaşları sırasında Albaylığa yükselmiş olan Mustafa Kemal tebrik etti. “Şimal Grubu Kumandanı Ferik Esat Paşa Hazretleri, mazide olduğu gibi halde de Türk milletinin namus ve haysiyetini bülent kılan asâr-ı âliye hidamatının istihkak kesp ettirdiği rütbe-i ihraz eylerim.” Şimal Grubu Kumandanı Ferik Esat Paşa; “Bu başta en büyük medar-ı iftiharım 19.Tümenin muhterem ve müteşebbis Komutanıdır. Tebrikat-ı vakıanızdan dolayı, teşekkürat-ı samimanemin kabulünü rica ederim.” Hülasa Esat Paşa Harbiye’de okunmak üzere telif ve tercüme ettiği Matematik ve Geometri üzerinde basılan dört eserin sahibidir. Bunlardan çok daha önemli olarak askeri hatıralarını gayet etraflı şekilde kaleme almıştır. Birinci Cihan Savaşı ve ondan önceki devre için orijinal bilgi veren bu hatıraların mahdut bir kısmı Hayat Mecmuası’nda neşredilmiştir. Tamamı, yeğeni Kazım Taşkent’in elindedir. Bu hatıraların bir kısmı bizim Çanakkale Savaşlarının Mana ve Ehemmiyetinin Muhtasar Bir Değerlendirmesi ve 1995’te basılan eserimizde yer almıştır. Koca Kahraman ruhun şadolsun. |
hiçbir şeyi özel bir gün için saklama.yaşadığın hergün özel bir gündür. yaşadığı hergünü yada özel günlerini paylaşmak isteyen herkeze açık bir günlük.konu önemli değil.önemli olan paylaşmak.
7 Eylül 2011 Çarşamba
çanakkale cephesi komutanı esat paşayı tanıyan varmı?
fatih olmak
Bilindiği gibi, şehzadeler, hususi hocalar tarafından sarayda yetiştirilirdi. Bu hocalara padişahlar tarafından o kadar geniş salahiyetler verilirdi ki, gerekirse hoca, şehzadeyi dövebilirdi.
Gecelerden birinde Molla Gürani merhum, istikbalin Fatihi Şehzade Mehmed (k.s.)e mutad dersini verdikten sonra odasına çekilmişti. Gece namazına kalktığında, şehzadenin lambasının yandığını görünce, acaba rahatsız mıdır diye şehzadenin odasına kadar gider, kapısını çalar. Şehzade kapıyı açınca
hoca sorar:
*** Hayırdır inşaallah, neden uyumadın?
Şehzade Fatih cevap verir:
*** Müzakere ediyordum efendim!
Hoca Gürani:
*** Hangi dersi müzakere ediyordun? deyince şehzade cevap vermez. Masanın üzerindeki kağıtları gören hoca, kağıtlar üzerinde bir takım notlar ve haritayı hatırlatan askeri plan ve projeler görür.
*** Bunlar nedir? diye sorunca, şehzade şu cevabı verir:
*** Efendim, uykusuz kalışımın sebebini arz edeyim: (Fakat sır olarak sizde kalması ricasıyla…) Gönlümü ateşler içinde bırakan sır şudur: Taa sahabe-i kiram zamanından beri defalarca muhasara edildiği halde, Kostantıniyye şehri niçin fethedilemiyor? İşte bu gece beni bu saatlere kadar uykusuz bırakan mesele bu idi.
Bu alevden cümleyi dinleyen Molla Gürani hazretleri, şehzadeye şu şekilde cevap verir:
* Evladım, bu büyük zafere ermeni bütün gönlümle arzu ederim. Lakin ben senin cahil bir kumandan olmanı değil, alim bir hükümdar olmanı isterim. Zaten Kostantıniyye şehrinin fethini kaç asır evvel ahirzaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Bir gün gelecek (Şarki Roma İmparatorluğunun kalesi ve Bizansın payitahtı olan) Kostantıniyye şehri fethedilecek. O fetih ordusunun kumandanı, ne mübarek bir insan ve o ordunun askerleri de ne salih kimseler olacaklar buyurmuşlardır. Bu itibarla Peygamber-i zişan (s.a.v.) Efendimizin medhederek müjdelediği bu büyük fethin şanlı zaferi; mutlaka ki alim, alim olduğu kadar da adil ve dirayetli bir kumandana nasip olacaktır. Bu sebepten senin okuman gereken her şeyi okuyup tekmil-i nüsah ettikten sonra bu büyük zafere seferber olman, ruhumun en büyük emelidir.
*Şehzade, hocasının bu cihan-kıymet nasihat ve vasiyetini yıllar yılı ruhunda en mukaddes bir bayrak olarak dalgalandırırken, durmadan akli ve ruhi melekelerini kemale erdirerek, 21 yaşında iken o büyük zaferi kazanmış ve bu cennet vatanı bizlere emanet etmiştir.
*Demek ki büyük insan, büyük alim, büyük kumandan, büyük idareci öyle kendiliğinden yetişmiyor. Gayet tabii temelde liyakat, istidat ve kabiliyet şart; ancak kafi değil. Bütün bu hasletlerin gelişip olgunlaşması için de muayyen bir zemine ihtiyaç var. Sonra da bu zemin üzerinde; yılmadan, usanmadan, her türlü sıkıntı, meşakkat ve manialara göğüs gererek azimle say ü gayret gerekiyor. Şayet bize verilen imkanları israfla heder eder, çalışıp çabalayıp gayret göstermezsek, ne pirandan himmet, ne Resulüllahdan şefaat, ne de Allah Tealadan muvaffakiyet beklemeye yüzümüz olmaz. Hz. Fatih (ks.)in evladları olduğumuzu söylememiz de, kuru bir iddiadan ibaret kalır.
Gecelerden birinde Molla Gürani merhum, istikbalin Fatihi Şehzade Mehmed (k.s.)e mutad dersini verdikten sonra odasına çekilmişti. Gece namazına kalktığında, şehzadenin lambasının yandığını görünce, acaba rahatsız mıdır diye şehzadenin odasına kadar gider, kapısını çalar. Şehzade kapıyı açınca
hoca sorar:
*** Hayırdır inşaallah, neden uyumadın?
Şehzade Fatih cevap verir:
*** Müzakere ediyordum efendim!
Hoca Gürani:
*** Hangi dersi müzakere ediyordun? deyince şehzade cevap vermez. Masanın üzerindeki kağıtları gören hoca, kağıtlar üzerinde bir takım notlar ve haritayı hatırlatan askeri plan ve projeler görür.
*** Bunlar nedir? diye sorunca, şehzade şu cevabı verir:
*** Efendim, uykusuz kalışımın sebebini arz edeyim: (Fakat sır olarak sizde kalması ricasıyla…) Gönlümü ateşler içinde bırakan sır şudur: Taa sahabe-i kiram zamanından beri defalarca muhasara edildiği halde, Kostantıniyye şehri niçin fethedilemiyor? İşte bu gece beni bu saatlere kadar uykusuz bırakan mesele bu idi.
Bu alevden cümleyi dinleyen Molla Gürani hazretleri, şehzadeye şu şekilde cevap verir:
* Evladım, bu büyük zafere ermeni bütün gönlümle arzu ederim. Lakin ben senin cahil bir kumandan olmanı değil, alim bir hükümdar olmanı isterim. Zaten Kostantıniyye şehrinin fethini kaç asır evvel ahirzaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Bir gün gelecek (Şarki Roma İmparatorluğunun kalesi ve Bizansın payitahtı olan) Kostantıniyye şehri fethedilecek. O fetih ordusunun kumandanı, ne mübarek bir insan ve o ordunun askerleri de ne salih kimseler olacaklar buyurmuşlardır. Bu itibarla Peygamber-i zişan (s.a.v.) Efendimizin medhederek müjdelediği bu büyük fethin şanlı zaferi; mutlaka ki alim, alim olduğu kadar da adil ve dirayetli bir kumandana nasip olacaktır. Bu sebepten senin okuman gereken her şeyi okuyup tekmil-i nüsah ettikten sonra bu büyük zafere seferber olman, ruhumun en büyük emelidir.
*Şehzade, hocasının bu cihan-kıymet nasihat ve vasiyetini yıllar yılı ruhunda en mukaddes bir bayrak olarak dalgalandırırken, durmadan akli ve ruhi melekelerini kemale erdirerek, 21 yaşında iken o büyük zaferi kazanmış ve bu cennet vatanı bizlere emanet etmiştir.
*Demek ki büyük insan, büyük alim, büyük kumandan, büyük idareci öyle kendiliğinden yetişmiyor. Gayet tabii temelde liyakat, istidat ve kabiliyet şart; ancak kafi değil. Bütün bu hasletlerin gelişip olgunlaşması için de muayyen bir zemine ihtiyaç var. Sonra da bu zemin üzerinde; yılmadan, usanmadan, her türlü sıkıntı, meşakkat ve manialara göğüs gererek azimle say ü gayret gerekiyor. Şayet bize verilen imkanları israfla heder eder, çalışıp çabalayıp gayret göstermezsek, ne pirandan himmet, ne Resulüllahdan şefaat, ne de Allah Tealadan muvaffakiyet beklemeye yüzümüz olmaz. Hz. Fatih (ks.)in evladları olduğumuzu söylememiz de, kuru bir iddiadan ibaret kalır.
6 Eylül 2011 Salı
4 Eylül 2011 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)